10 Kasım 2018 Cumartesi

Drina Köprüsü Romanının Zaman, Mekan, Karakter Profili


    Drina Köprüsü romanı, bir köprünün ve çevresindeki çeşitli etnik ve dini özellikleri olan insanların yüzyıllarca devam eden ortak yaşamını anlatmıştır. Romanın mekânı, yazarın çok iyi bildiği Bosna’nın Vişegrad adlı kasabasıdır. Bu kasaba, belki bütün Bosna gibi, kozmopolit bir yapıya sahiptir. Sırplar, zamanla Müslüman olan Boşnaklar, oraya yerleşen Türkler ve Yahudiler. Ancak yazar, romanında bu sınıflandırmayı, Sırplar (Hristiyanlar), Yahudiler ve Müslümanlar olarak yapmaktadır. Çünkü orada, insanların daha çok dinleri, onların kişiliğini oluşturmakta, yaşama ve yaşamı algılama biçimlerini belirlemektedir. Romanda toplum önderlerinin, hatırı sayılır kişilerin hep din adamları olduğunu görürüz. Örneğin, Rahip Nikola ve Rahip Mihaylo, Hacı Liaço, Davit Levi, Molla İbrahim. Romanın zamanı 16.yüzyılın ilk çeyreğinden başlar ve Birinci Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına, 20. yüz yılın ilk çeyreğine kadar gelir. Ancak köprünün orta kısmında yer alan ve insanların oturup sohbet ettikleri Kapiya, bizce romandaki zamanın asıl belirleyicisidir. Kapiya’ya köprü bittikten sonra köprünün yapımını anlatan taş bir kitâbe yerleştirilir. Bu aynı zamanda Osmanlı idaresinin simgesi ve hatırasıdır. Avusturya işgalinden sonra yine Kapiya’nın olduğu yere asılan işgal ilânına kadar bu kitâbeden başka herhangi bir yazı yoktur. Kapiya’ya asılan bu ilân yeni bir yönetimi ve dönemi anlatmaktadır. Bu dönem İmparatoriçe’nin ölümünü anlatan iri siyah puntolarla çevrili ilâna kadar sürer. Bu ilândan sonra kargaşalıkların ortaya çıkmaya başladığı bir dönem başlar. Bunu Avusturya Macaristan’ın ilhakını anlatan ve Türkçesi olmayan başka bir ilân izler. Kapiya’daki son ilân ise Avusturya veliahdının ölümünü anlatan ilândır ki bundan sonra tam bir kaos dönemi başlar.  Köprü ve özellikle de Kapiya, kasabalıların biraraya geldiği en önemli yerdir. İnsanların bilincinde önemli bir yere sahiptir. Orada asiler kazığa geçirilmiş, karakollar kurulmuş, kavgalar yapılmış ve sohbetler edilmiş, istemediği bir kişiye varmamak için Fato, oradan aşağıya atlayıp ölmüştür. Tekgöz Salko cesaretini orada göstermiştir.
     Drina Köprüsü romanının İngilizcedeki bir baskısının kapağındaki resim ilginçtir. Birbirlerine bakan iki insanın kafası arasında kurulmuş bir köprü şeklindedir bu resim. Bununla köprünün birleştirici rolüne dikkat çekilmiştir. Ayrıca romanın orijinal ismi “Na Drini Cuprija”nın da üzerinde durmak gerekir. Sırpça’da ‘köprü’ anlamında ‘most’ kelimesi kullanılmaktadır. (‘Mostar’ şehrine de adını veren kelimedir bu.) Romanının yazıldığı dönemde kullanımda olmayan ve Türkçe’den Sırpça’ya geçmiş olan ‘cuprija’ yazarın romanını tarihsel bir düzlemde ve anlamda ele aldığını göstermektedir. Ayrıca yazar, 1928’de yayımladığı yine bir köprüyü konu edinen, Jepa Üzerindeki Köprü adlı eserinin orijinal adının “Most na Zepa” olduğunu ve cuprija kelimesinin kullanılmadığını görürüz. Jepa Üzerindeki Köprü adlı hikâyesi de Drina’nın kollarından biri olan Jepa ırmağının üzerinde kurulan bir köprüyü anlatır. Köprüyü yaptıran tıpkı Drina Köprüsü’ndeki Sokollu Mehmet Paşa gibi, o bölgede doğan, ancak İstanbul’da bulunan Yusuf adlı bir vezirdir. Bu kısa hikâyede, yine Drina Köprüsü romanında olduğu gibi, köprü yapımı halk tarafından ilgiyle izlenir ve bitince de romandakine benzer bir şaşkınlık duyulur. Bizce romandaki en önemli öğe, Drina Köprüsü’dür. Roman bu köprünün yapılışıyla başlar, yüzyıllar içinde köprü ve çevresinde gelişen olaylarla devam eder ve son olarak bir sütunun yıkılmasıyla sona erer.
    Drina Köprüsü Doğu ile Batı’yı birleştiren, ki yapılma gayesi de budur, bir simge olmanın dışında, ayrıca, Osmanlı Devleti’nin, onu yaptıran Sokollu Mehmet Paşa’nın hatırası ve kasabada yaşayan Türklerin ve diğer Müslümanların yegane anıtıdır. Kutsallık ve simgesel anlam atfedilen bütün yapılar gibi, Drina Köprüsü de ona böyle anlamlar atfedenlerce bir dokunulmazlığa bürünür. Ali Hoca Mütevelli Avusturya işgalinden sonra ortaya çıkan hiçbir değişime köprü tamiratına gösterdiği kadar bir tepki göstermez. Köprünün öteki ucu adeta onu ve onun gibileri geçmişe bağlamaktadır. Romanın sonunda bir sütunundan yıkılan köprüyle birlikte Ali Hoca’nın ve onun şahsında bütün Müslümanların geçmişleriyle bağlantıları kopar. Köprünün sütununu yıkan bomba, onların bilincinin somut görünümlerini ortadan kaldırır.  Köprüden başka dikkati çeken bir karakter olarak Ali Hoca’yı görürüz. Osman Karamanliya’nın savaşma teklifini reddedişi, kulağından Kapiya’ya çivilenişi, kollarında kızıl haç bulunan Avusturyalılarca kurtarılışı, Avusturyalılara karşı pasif direnişi öğütlemesi, Avusturya Veliahdı’na yapılan suikast sonrasında, Müslümanların yerli Sırplara karşı Avusturyalılarca kullanılmaması konusundaki görüşleri onu ön plâna çıkarır. Aynı zamanda o, Osmanlı kültürünün ve bilincinin manevi mirasçısıdır. Yazar, romanın sonunda köprünün bir sütununun yıkıldığını gören Ali Hoca’yı öldürerek romanına dramatik bir son vermiştir

     Yine Drina Köprüsü’nün bir sütununun yıkılması ve hemen sonrasında romanda kendisinden en çok söz edilen ve yarısından sonra hep olayların içinde yer alan farklı bir kumaştan dikilmiş kahramanı Ali Hoca’nın ölümü gibi, psikolojik etkisi büyük iki şok yaratarak savaşın kötülüğünü, insanların yararına olan şeylere karşıtlığını da okuyucuya hissettirmiştir denebilir. Üstelik romanın İkinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli dönemi olan 1941 Temmuz-1943 Aralık arasında yazıldığını düşünürsek bu düşüncenin gerçekliğinin olduğunu da görürüz.  Sırplardan Rahip Nikola da farklı bir karakterdir. Aynı toprağı paylaşıyor olmanın vermiş olduğu hoşgörüden fazlasına sahiptir. Molla İbrahim’le iyi dostturlar. Bu dostluk çevredeki insanların birbirlerine yakın olan kişiler için ‘hoca ile papaz gibi’ ifadelerini kullanmasına kaynaklık eder. Rus asıllı Avusturya askeri Fedun’un cenazesini her şeyi göze alarak kasabada defneden yine odur. Romandaki hoşgörü ortamını seli anlatan sayfalarda da görürüz. Kasabadaki dini temsilciler, bu felâket karşısında aynı evde toplanır ve ne yapmaları gerektiğini tartışırlar. Ancak bu hoşgörü ortamı isyan ve savaş dönemlerinde direncini yitirir. Kara Corc ayaklanması sırasında büyük sel felâketi olduğunda diğer dini temsilcilerle aynı evde toplanan Rahip Mihaylo Kapiya’da kazığa geçirilir. Türk-İtalyan Savaşı s ırasında kasabadaki İtalyan müteahhit Pietro’ya sataşılır. Üstelik bunu yalnız Türkler veya Müslümanlar yapmaz. Köprünün yıkılmasıyla şehri ele geçiren, aralarında yerlilerin de olduğu Sırp çeteciler Ali Hoca’ya sataşırlar. İvo Andriç, Drina Köprüsü romanında Doğu’yu veya Doğuluları anlatan birçok Batı yazarının aksine oryantalist bir bakış açısını kullanmamıştır. Bizce bunun arkasında yatan neden onun bir Bosnalı olmasıdır. Ancak o, bugünün Bosnalısı değildir. Çünkü yazarın yaşadığı 19.yüzyılın sonları ve 20 yüzyılın başlarında Müslüman Boşnaklardan başka, Türkler bugüne oranla daha yoğun ve daha hakim bir şekilde bulunmaktaydılar Bosna’da. Andriç, bizzat komşusu olan insanları, onların yaşama biçimlerini, dini ve kültürel yaşamlarını gözlemleyerek öğrenmenin dışında “Türklerin Yönetimi Altındaki Bosna-Hersek’te Kültürel Yaşam” adlı teziyle profesyonel olarak da incelemiştir.  Drina Köprüsü iki ayrı yönetim görmüştür. Osmanlı yönetimi Vişegrad’a döneminin en önemli mimari eserlerinden birini kazandırır. Bu, romanda “(...) eskiden koca imparatorlukta ancak iki tane var derlerdi” (Andriç 1975, 18) şeklinde anlatılmıştır. Köprüyü yaptıran Sokollu Mehmet Paşa, kasaba halkının idölü olur. Romanda, Hrıstiyanlar ve özelikle Müslümanlar Sokollu’yu kendilerine göre yorumlarlar. Ancak her iki taraf da Sokollu’nun büyük bir zekâ olduğunu kabul eder. 

     Kraliçe Elizabeth’e yapılan suikastın ardından Müderris Hüseyin Efendi onu hatırlar: “Çoktan beri yeri cennet olan hemşerimiz Sadrazam Mehmet Paşa! Asaf’tan daha yetenekliydi ve üç padişaha hizmet etmişti. Bu üstünde oturduğumuz taşı da gücü ve dinine bağlılığı sayesinde yaptırdı. Ama o da anarşistlerin bıçağı altında can verdi. Bütün yetenekleri ve gücüne rağmen buna engel olamadı.” (Andriç 1975, 247) Sırp milliyetçisi Galus, Fehim Bahtiyaroviç’le konuşurken ona değinir: “Galus’un sesi çok daha yüksek ve anlamlıydı. Bahtiyaroviç’in böyle anıtlar yaptıran Sokollu Mehmet Paşa’yla Osmanlı yönetimi üzerine söylediği sözleri doğrulamakla birlikte, Sırp milletinin geleceği, geçmişi, kültürü ve uygarlığı üzerine milliyetçi görüşlerini ateşli ateşli anlatıyordu. Galus da ‘hakkın var’ diyordu. ‘Herhalde bir dahi olması gerek. Bizim kanımızdan olup yabancı bir imparatorun hizmetinde yükselen ne birinci, ne de sonuncusudur. Biz İstanbul, Roma ya da Viyana devlet adamı, asker, sanatçı olarak bu ayarda yüzlerce insan verdik!.. Milletimizin büyük gücü ve modern bir devlet biçiminde birleşmesinin anlamı budur ki, şimdiden sonra değerlerimiz ülkemizde kalacak...Burada gelişecek ve genel kültüre katkıyı yabancı merkezlerden değil, buradan ve bizim ismimizle yapacak.”

    İvo Andriç, romanın birçok yerinde genelde yaşamla ilgili gözlemlerine dayanan bazı genel hükümler vermekten kendini alamaz Anlatılan olayların başında, sonunda veya olayları birbirine bağlarken bunu yapar. Birçok kahramanın ve olayın yer aldığı Drina Köprüsü romanı için bu bir dereceye kadar gereklidir de. Romanın 301. sayfasında bu konu değerlendirilir: “Büyük adamlar ve büyük yapılar, insan gururunun o boş ve geçici istekleriyle bir ilgisi olmadan, daima tanrısal iradenin onlara belirttiği yerlerde yetişip yükseleceklerdir.” (Andriç 1975,301). Köprünün gördüğü ikinci yönetimse Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yönetimidir. Osmanlıların Vişegrad’a köprü yapmasına karşılık onlar, kasabaya tren getirirler. Halk kısa sürede bu yeni ulaşım aracına alışır. Hayatın her alanında birçok yenilikler görülür. Köprü eski ticari önemini yitirir. Avusturyalılar, köprüde tamirat yaparlar, onu ışıklandırırlar. Bosna’yı ilhak ettikleri dönemde önlem olarak, 7. sütununa patlayıcı yerleştirirler. Giderken de o sütunu havaya uçururlar. Çünkü onlar için Drina Köprüsü’nün stratejik olanın dışında herhangi bir önemi ve değeri yoktur. 
(TÜBAR-XIV-/2003-Güz/Ar. Gör. Abdurrahman KOLCU)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

KAYNAKÇA

Andriç, İ. (1983). Drina Köprüsü. (Çev.: Hasan Âli Ediz & Nuriye Müstakimoğlu), 11. Baskı, İstanbul: Altın     Kitaplar Yayınevi.  Arm...